Sanırım 2021'in ilk büyük gündem başlığının Trump'ın provokasyonuyla 6 Ocak'ta çıkan ayaklanmada ABD meclis binasının basılması ve beş kişinin ölmesi olduğunu söyleyebiliriz. Bu olayın ardından, Trump'ın iki kez azledilen ilk ABD başkanı olması gibi, farklı cephelerde yaşanan gelişmeler de konunun büyüklüğünü kanıtlıyor. Bültenimiz için bu gündemde asıl önemli olan iki başlık var: yaşananların nasıl haberleştiği ve dijital platformların bu olayların ardından yaptıkları. Söz konusu olanları habere dönüştürmek olduğunda hangi tanımların kullanılması gerektiğine dair tartışmalar öne çıkan konulardan birisi oldu. Bununla birlikte oradaki gazetecilerin zaten onlardan nefret eden bir grup insanın arasında kalmasının getirdiği riskler gibi daha ciddi konuların da konuşulması gerekti. Özellikle dikkat çeken detaylardan birisi ise Trump'a daha yakın duran basının bu konuda nasıl bir tavır aldığıydı. Fox News gibi daha büyük kurumlar artık Trump ile aralarına bir mesafe koyma zamanı geldiğini anladı ama tüm bunların daha radikal Trump destekçisi bir medya grubunun oluşmasına neden olma ihtimali de konuşuluyor. İnternet tarafındaki gelişmeler daha da karmaşık. Önce sosyal medya platformları sırasıyla Trump'ın hesaplarını şiddete teşvik etmeye karşı kurallarını ısrarla ihlal gerekçesiyle askıya aldı. Ardından Twitter ve Facebook onbinlerce Neonazi ve QAnon destekçisi hesabı platformlarından temizledi. Benzer hamleler birçok platformdan geldi ve Trump neredeyse tüm büyük platformlarda yasaklı bir isim hâline geldi. Ardından sıra "ifade özgürlüğü platformu" olarak kendisini pazarlayan Parler isimli sosyal ağa geldi. Geçtiğimiz yıllarda büyük sosyal platformların aşırı sağ içeriklere karşı daha sert olması sebebiyle birçok radikal Trump destekçisi bu platformu tercih etmeye başlamıştı. 6 Ocak'ta yaşananların organize edilmesinde bu platformun büyük bir rol oynaması ve içerik moderasyonu konusunda neredeyse hiçbir şey yapmamaları sebebiyle önce Apple ve Google'ın uygulama platformlarından, ardından da sunucu hizmeti aldıkları AWS gibi altyapı şirketlerinden kovuldular. Bütün bu gelişmeler beraberinde önemli bir tartışmayı da başlattı: Şirketlerin bu konuda sahip oldukları güç, olması gerekenden fazla mı? Elbette söz konusu sosyal medya şirketlerinin hesap silmesi olduğunda bir ifade özgürlüğü sorunundan bahsedemeyiz. Çünkü o şirketin koyduğu kuralları ihlal ederseniz sizin kullanmanızı yasaklama hakları var. Fakat bunun nasıl yan etkileri olabileceğine dair de soru işaretleri var. Konu internetin altyapısını sağlayan şirketler olduğunda durum daha karmaşık bir hâl alıyor. Çünkü bu şirketlerin verdiği hizmetler bir platforma kıyasla iletişim özgürlüğü açısından daha temel bir konuma sahip. Burada elbette tekil bir örnek üzerinden bunun yapılması gerektiğini veya doğru olduğunu söylemek mümkün olsa da unutmamamız gereken nokta bu tarz altyapı seviyesindeki engellemelerin uzun yıllardır genellikle azınlıktaki grupları ve kişileri etkiliyor olduğu. Bunun normalleşmesi ve hizmet veren şirketlerin içerik editörü görevi üstlenmesi internette kimin kendisini ifade edip kimin edemeyeceğine şirketlerin karar vermesi anlamına gelebilir. Biz kullanıcıların ve interneti haber almak ve üretmek için kullananların bundan nasıl ağır bir şekilde etkilenebileceğini az çok tahmin edebiliriz. Bu gelişmelere dair önemli bir sorun da bu tarz kararların genellikle kriz zamanlarında alınması ve genel bir norm olmak yerine istisnalar üzerinden ilerlemesi. Bu da gerçekten üzerine düşünülüp araştırması yapılarak geliştirilmesi gereken kuralların tekil örnekler üzerinden üretilip tutarsız bir şekilde uygulanması gibi sonuçlara neden oluyor ve olmaya devam edecek. Böyle zamanlarda hatırlamamız gereken temel nokta internetin ve mevcut yapıların henüz çok genç olduğu ve bunların nasıl daha iyi işleyebileceğini şu anda tecrübe ederek öğrendiğimiz. Hepimizin haklarını koruyan ve aynı zamanda tehlikeli içeriklere karşı da koruma araçları sağlayan kurallar ve yasalar geliştirmemiz zaman alacak, bundan şüphem yok. Fakat bu süreçte bize düşen olabildiğince anlık tepkiler yerine daha soğukkanlı ve kapsamlı görüşlerle bu sürecin bir parçası olmaya çalışmak ve özellikle şirketlerin aldıkları kararlar ve koydukları kurallar konusunda keyfi hareket etmediğinden emin olmak için gözümüzü üstlerinde tutmak olacaktır. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder