Medya sektöründe genel olarak bir kriz ortamı olduğunun herkes farkında. Gazetecilik için bu durum biraz daha kritik ve sektördeki hemen her aktör bir çözüm bulmak için uğraşıyor. New York Times veya yeni nesil küçük ve bağımsız girişimler bu konuda daha başarılı ilerleyen örnekler arasındayken, yukarıda da gördüğümüz üzere Washington Post başta olmak üzere büyük bir çoğunluk da bocalıyor.
Diğer tarafta ise isminin görece daha az konuşulduğu ama başarılı olmaya, ekonomik anlamda istikrarlı ilerleyen isimler var. Financial Times da bana kalırsa bu alandaki en iyi örneklerden birisi. Hem kurum olarak izledikleri stratejiler hem de yaptıkları gazetecilik ile bana kalırsa NYT gibi isimlerden daha çok konuşulması ve incelenmesi gerekiyor. Bu noktada Financial Times'ı özellikle diğer yayınlardan ayıran üç temel nokta olduğunu düşünüyorum.
Bunlardan birincisi kendilerine koydukları standardı korumak ve yükseltmek konusunda ısrarcı olmaları. Özellikle dijital medya ile birlikte birçok yayın veriye aşırı önem atfetmeye ve bununla birlikte de sırf bu sayıları yükseltmek için kalitelerinden taviz vermelerine neden olacak hamleler yapmaya başladı. Bu bazen daha fazla tıklanmak bazen de daha fazla insana hitap etmek için yapılan hamleler oluyor ve sonucunda bu gazetelerin düşük kaliteli içeriklere alan açtığını veya standartlarını düşürdüklerini görüyoruz. Financial Times ise bu konuda kendi standartlarını önceleyerek ve sırf popüler olduğu için bir şeyleri yapmayarak kendi markasını korumayı başarabiliyor.
İkinci önemli nokta okur kitlelerini iyi tanımaları ve hedef kitlelerini net bir şekilde tanımlamış olmaları. Hedef kitlelerini iyi tanımaları onlara hem yaptıkları işleri şekillendirme konusunda hem de bunu bir ürün olarak sunma konusunda çok daha rahat olmalarını sağlıyor. Kimi hedeflediklerini ve kimlere ulaşmak istediklerini bildikleri için de ne yaptıkları haberlerde ne de istedikleri abonelik ücretlerinde bir taviz göstermeleri gerekmiyor. Ama diğer büyük isimler gibi olabildiğince çok insana hitap etmeye çalışıyorsanız ya da gelir modeliniz tamamen sayıların büyük olmasına bağlıysa bunu yapmanız pek mümkün değil. Financial Times ekonomik modelini de bundan korunma odaklı tasarladığı için sahip oldukları ve olmayı hedefledikleri okur kitlesine göre işlerini yapıp geri kalan başka bir şeyi düşünmeden yola devam edebiliyorlar.
Önemli olduğunu düşündüğüm son nokta ise FT'nin bir şirket olarak kendisini sadece medya ve yayıncılıkla kısıtlamıyor olması. Bir medya şirketi oldukları için büyüme söz konusu olduğunda medyada farklı alanlara açılmak veya yeni yayınlar kurmak en doğal tercihmiş gibi görünse de FT bu yolu izlemiyor. Bunun yerine kendi uzmanlıklarını diğer medya kurumları için bir ürüne dönüştürdükleri FT Strategies veya bilgi teknolojileri alanında önemli gördükleri şirketlere yatırımcı olan FT Ventures gibi bir yandan kendilerini besleyecek, diğer yandan da sektörde yayıncılığın ötesinde de varolmalarını sağlayacak bir yöntem izleyebiliyorlar. Bu farklı yaklaşım aynı zamanda sektör içerisinde bir öncü olabilmelerini ve gazetecilik tarafını destekleyecek farklı araçlara da sahip olmalarını sağlıyor.
Bütün bunlar da sonucunda medya ve gazetecilik sektöründeki çalkantılardan kendisini koruyabilen ve bağımsız bir şekilde işini yapabilen bir gazete karşımıza çıkıyor. Bana göre medya ve gazetecilik alanında büyük ve bağımsız bir aktör olmak isteyen herkesin Financial Times'dan öğreneceği çok şey var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder