Hayatımızın her alanının finansallaştığı ve ekonominin hemen her şeyin üzerinde etki gücüne sahip olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Bu da kaçınılmaz olarak gündemimizde olan her konunun ekonomik bir boyutu da olması anlamına geliyor. Ancak gazeteciliğin bu konuda toplumu bilgilendirmekte zorlandığı da ortada. Burada sorunun üç ana boyutu olduğunu düşünüyorum.
İlki ekonomiye dair en temel konuların anlaşılabilir ve derinlikli bir şekilde anlatılmaması. Malum ekonomik olarak stabil olmaktan fazlasıyla uzak ve sıkça krizlerle boğuşan bir ülkeyiz. Bu da enflasyondan döviz kurlarına, faizden borsaya kadar birçok konunun sıkça gündem olmasına neden oluyor. Ama çoğu zaman bu konuda yapılan haberler sadece verileri ve bu verilere verilen tepkileri aktarmaktan öteye gitmiyor. Oysa haber okurlarının bundan daha fazlasına ihtiyacı var.
Örneğin enflasyon uzunca süredir gündemimizde ve bunun en temel sebeplerinden birisi TÜİK’in hesaplamalarıyla alakalı tartışmalar. Bu çok önemli bir tartışma olsa da çoğu zaman bu konuda yapılan haberlerin birkaç farklı hesaplamayı kıyaslamak ve 2000’lerden bu yana değişmeyen kasap ve market haberlerinden öteye gitmediğini görüyoruz. Oysa enflasyonun hesaplanma şekli ve farklı enflasyon türleri üzerine yazılmış ve söylenmiş çok şey var. Okura bunları aktarmak ve onların da yaşadıkları bu ekonomik krizi daha iyi anlamasını sağlamak gerekiyor. Yoksa yapılan o haberlerin çoğunun okurda bir karşılığı olmuyor.
İkinci sorun ise her şeye politik bakmaktan ekonominin etkisini ve onun habere katacağı derinliği göz ardı etmek. Girişte de dediğim gibi hayatımızın her alanında ekonominin ve finansallaşmanın etkisini net bir şekilde hissediyoruz. Ama ülkemizde gazetecilik her şeyi siyasi bir perspektiften anlamaya ve anlatmaya çalıştığı için haberlerde bunu görmemiz mümkün olmuyor.
Bunu güncel bir örnekle anlatayım. 23 Nisan günü yaşadığımız 6.2 şiddetindeki deprem ile bir kez daha telefon operatörlerinin ne kadar kötü durumda olduğunu ve bir kriz anında işe yaramadıklarını gördük. Özellikle de giderek artan fatura ücretleri yüzünden herkes tepkiliydi. Konuyla ilgili yapılan haberler de maalesef bu tepkilerden ve özellikle iki büyük operatörün sahipliğiyle alakalı politik tartışmalardan öteye geçmedi. Doğal olarak aşırı sığ bir noktada kaldı.
Oysa burada gazetecinin amacı bu sorunu daha iyi anlatmak ve hem operatörleri hem de ilgili kurumları hesap vermeye zorlamak olmalı. En basitinden sürekli adı anılan Turkcell ve Türk Telekom borsada işlem gören şirketler oldukları için düzenli finansal raporlar yayınlıyorlar. “Bu fatura ücretleri nereye gidiyor” diye sormak ya da popülist yorumları haber diye sunmak yerine bu soruya cevap vermek zaten gazetecinin işi. Gazeteci bu işini yapmayınca doğal olarak bütün bu tartışmaların altı boş kalıyor ve kısa sürede unutuluyor.
Üçüncü sorun ise güncel konuları ve gelişmeleri yakalamakta ve anlatmakta zorlanılması. Yeni gelişmeleri ve tartışmaları takip edip okurun daha iyi anlamasına yardım edecek bir ekonomi gazeteciliği olmayınca insanların manipüle edilmesi ve kandırılması çok daha kolay oluyor. İnsanları dolandırmak isteyenler ya da komplo teorileri üretenler özellikle gazeteciliğin bıraktığı bu boşlukları değerlendiriyor.
Konu komplo teorileri olduğunda iklim krizi bunun en iyi örneklerinden birisi. İklim krizini inkar eden birçok komplo teorisi ekonomiyle alakalı düzenlemeleri ve dönüşümleri kullanmayı çok seviyor. Yakın zamandaki iklim kanunu tartışmalarında karşımıza çıkan komplo teorilerine baktığınızda çoğunun sektörel düzenlemeleri veya vergileri kullandığını görüyoruz.
Dolandırıcılık dediğimizde ise kripto paralardan bahsetmemek olmaz. Yıllardır gündemimizde olan kripto paralar üzerine haberciliğin büyük bir kısmı “şu kadar yükseldi-bu kadar düştü” seviyesinde ve insanlara bu teknolojiyi, dinamiklerini ve güncel durumunu anlatan habercilik yok denecek kadar az . Bizim durumumuzdaki bir ülkede de bu bilgi eksikliğinin insanları büyük kazanç vaatleriyle dolandırmak için kullanılmaması sürpriz olurdu. Eğer bu alanda nasıl bir gazeteciliğe ihtiyaç var diye merak ediyorsanız Molly White en iyi örneklerden birisi.
Peki bütün bu sorunları nasıl çözebiliriz? Öncelikle gazeteciliğin ekonomiyle olan ilişkisini değiştirmesi ve hem bu alanı hem de onun etki gücünü daha iyi anlaması gerekiyor. İkincisi ve bana göre daha önemlisi ise ülkemizdeki gazetecilik mantığının değiştirilmesi. Şu anda gazetecilik ağırlıklı olarak sadece siyaset haberciliği ve yorumculuk alanında kısıtlanmış gibi algılanıyor. Farklı alanlarda uzmanlaşmaya veya alanında derinlemesine çalışan gazetecilere yeterince yer ve önem verilmiyor. Özellikle de “bağımsızlaşan gazetecilerin” her şeyi yorumlayan insana dönüşmeleri de bu algıyı güçlendiriyor. Oysa bizim ihtiyacımız alanına gerçekten hakim ve derinlemesine işler yapabilen gazeteciler, özellikle de ekonomi gibi konularda.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder