3 Mayıs Cuma Dünya Basın Özgürlüğü günüydü. Birçok yerde farklı etkinliklerle bu gün kutlandı diyebilmeyi çok isterdim ancak yukarıdaki haritadan da anlayabileceğiniz gibi dünyada basın özgürlüğünün varlığından bahsetmek giderek daha da zorlaşıyor. RSF'nin puanlamasına göre dünyada sadece 45 ülke basın özgürlüğü konusunda iyi veya kabul edilebilir durumda.
Şu anda bülteni yazmak için açtığım sekmelerden bazılarına bakmak bile durumu anlatmaya yetiyor: Rusya'da iki gazeteci daha tutuklandı, Çin'de hapisteki yazar ve gazeteci sayısı 100'ü aştı, Ukrayna'da gazeteciler baskı altındalar, Unesco raporu çevre hakkında haber yapan gazetecilerin düzenli olarak saldırılara maruz kaldığını gösteriyor, Avrupa'da siyasetçiler medyayı hedef alıyor.
Bütün bunları bir de hâlihazırda tanık olduğumuz ve bildiğimiz diğer olaylarla bir araya getirince —Gazze'de ve diğer çatışma bölgelerinde hedef alınan gazeteciler, dünyanın her yerinde basın üzerinde daha fazla baskı kurmak için çıkarılan yasalar, gazetecilerin hedef gösterilip onlara güvenin zayıflatılması— küresel olarak kötü bir durumda olduğumuzu görmemek mümkün değil. RSF'nin raporuna göre her yıl durumun daha da kötüleşiyor olması da yakın zamanda işlerin düzelmeyeceğinin işareti.
Bir yandan gazeteciliğin ve medya sektörünün teknoloji ve ekonomi tarafında yaşadığı zorlukları da hesaba katınca, ciddi bir kırılma döneminde olduğumuzu düşünmemek zor. Bütün bunların içerisinden gazeteciliğin nasıl çıkacağının net bir cevabını kimse veremez ama hepimiz çıkması gerektiğinin farkındayız. Tam da bu yüzden biraz perspektif değişimine ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.
Gazeteciliğin sorunlarının veya içerisinde bulunduğu durumun konuşulduğu her ortamda sıkça gördüğüm sıkıntılardan birisi eskide kalmış alışkanlıkların, kalıpların ve ideallerin gelecek için bir hedef olarak konması. Bu ister gazetecilerin haklarını korumak olsun ister habercilik yapma biçimleri olsun geçerli olan bir durum. Bu sorunlara dair çözümler genellikle eskiden kalma, günümüz şartlarında ya hayata geçirilmesi imkânsıza yakın ya da karşılığı olmayan hedefler üzerinden konuşuluyor. Öngörülen dönüşümler de mevcut sorunlar gibi bu kalıpların içerisine yerleştirilmeye çalışılıyor.
Durum böyle olunca da gazetecilerin kendilerini korumak için verdikleri mücadele sınırlı kalıyor. Çünkü gazeteciliğin bir sektör olarak temelleri zayıflamışsa, ona saldırmak ve baskı altına almak çok daha kolay. Gazeteciler günümüz koşullarına göre dönüşüp bağımsız ve güçlü yapılar kurabildiği anda bu baskı çabalarının etkisinin azaldığını veya hiç işe yaramadığını dünyadaki birçok örnekte görüyoruz. Çünkü çoğu zaman gazeteciler üzerindeki baskı sadece politik değil, ekonomik ve teknik taraftan da gelen ve birbirini besleyen bir sorun.
Bu yüzden önümüzdeki bu tabloya bakarken sadece gazeteciliğin içerisinde bulunduğu durumu düşünüp üzülmenin ötesine geçmek ve bundan sonrası için yapılması gerekenleri de düşünmek gerekiyor. Bu baskının gazeteciliğin hangi zayıflıklarını kullandığını ve bunların üstesinden nasıl gelinebileceğini düşünmek, buna göre stratejiler geliştirmek gerekiyor. Aksi takdirde bu haritadaki durumun değişmesi pek de mümkün değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder