Sanırım geçtiğimiz haftalarda ABD ve İngiltere basınında en çok konuşulan ve hâlâ da tartışılmaya devam eden konulardan birisi "mektup tartışması" oldu. Uzun zamandır süregelen bir tartışmanın zirve noktası olan bu mektup ve sonrasında yaşananlar gerçekten ilgi çekici ve uzaktan izlemesi keyifli bir ortam yarattı. Olayı özetlemem gerekirse, geçtiğimiz haftalarda Harper's dergisinde aralarında J.K. Rowling, Salman Rushdie, Noam Chomsky, David Brooks ve Margaret Atwood gibi isimlerin imzaladığı bir mektup yayınlandı. Mektubun gereksiz laf kalabalığını bir kenara bırakırsak özetle "cancel culture" çok tehlikeli ve bizim ifade özgürlüğümüzü tehdit ediyor, bu yüzden buna bir son vermelisiniz diyorlar. Eğer tüm bu tartışmalara çok uzaksanız, bu isimlerin ifade özgürlüğüne dair bir mektuba imza attığını görünce devletlerin baskısından ya da basının tehdit edilmesinden bahsettiklerini düşünebilirsiniz. Fakat aksine, bunlara hiç değinmedikleri gibi örnek verdikleri hemen her olay birilerinin fikirlerinin eleştirilmesi ve her dediklerinin onaylanmamasından ibaret. Hatta kaynak göstermeden kullandıkları birçok örnek de aslında anlattıkları gibi gerçekleşmedi. Ardından bu mektuba birçok eleştiri yazıldı. Eleştirilerin büyük bir kısmı, mektubun aksine, kaynaklar göstererek neden mektubun özünde dürüst bir ifade özgürlüğü savunusu olmadığını gösterdi. Gerçi bunun için çok fazla kaynağa da gerek yok. Daha imzacılar davet edilirken kendilerinin başkalarını dışlaması, eleştiriler yüzünden zor duruma düşeceğini söyleyenlerin işlerini bırakıp kendi yayınlarını kurmaya karar vermesi ve Rowling'in transfobik açıklamalarını eleştiren bir çocuk yayınını kapanmaya mecbur bırakacak bir dava tehdidiyle özür dilemeye zorlaması, işin aslını görmek için yeterli. Peki işin aslı nedir? Mektupta ve imzacıların zihninde ifade özgürlüğü genel bir prensibi ya da insan hakkını değil, sahip oldukları dokunulmazlığı ve imtiyazları temsil ediyor. Yazar, köşe yazarı ve aydın isimlerin gündemi belirleme ve fikirlerinin bir dokunulmazlık zırhının arkasında olması hâli internet ile tehlikeye girdi. Artık insanlar yanlış fikirlerin eleştirilmesi gerektiğini ve kimsenin bu noktada ayrıcalığı olmadığını düşünüyor. Bu da bahsi geçen mektuba imza atan isimlerin şaşaalı günlerini kaybetmemek için çabalamasına neden oluyor. Yoksa hiçbirinin kariyerlerinin sona erip aç kalması ya da birileri yazdıklarını eleştirdi diye hapse girmesi söz konusu değil. Tüm bunlar bir paradigma dönüşümü sürecinde olmamızdan kaynaklanıyor ve özellikle bir şekilde güç sahibi olan insanların bu dönüşüm sürecinde güçlerinin tehdit edildiğini hissettiklerinde savunmaya geçmesi doğal. Bu bir devlet de olabilir, bir grup yazar da. Her ne kadar bu dönüşüme başka isimler takarak onu bastırmaya çalışsanız da er ya da geç o dönüşüm bir şekilde tamamlanacaktır. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder