Dijital yayıncılık ile geçirdiğimiz her yıl, onun doğasına özgü yeni sorunlar ile karşılaşmamıza ve bunların etkisinin artmasına neden oluyor. İlk dönemlerde üzerine yeterince düşünmediğimiz, hatta bir sorun olacağını bile öngöremediğimiz meseleler üzerine düşünmek ve çözümler üretmek zorunda kalıyoruz. Bu hafta da bunlardan iki tanesine değinmek istedim: klon siteler ve zombi siteler. Birbiriyle dirsek temasında olan bu iki sorun, dijital gazetecilik ve yayıncılık için giderek daha büyük bir sıkıntı olma yolunda ilerliyor. Klon yayınlar, aslında bir haber sitesi olmayan ama başka haber sitelerinin tasarımını ve içeriklerini kopyalayarak kendilerini o şekilde gösteren siteler. 2010'lu yıllar ile birlikte giderek daha sık görmeye başladığımız bu yayınların kurulma amaçları ise oldukça çeşitli. Kimisi bu klon sitelere yerleştirdikleri otomatik reklamlar ile para kazanmaya çalışıyor. Kimileri ise gerçek haber sitelerinin tasarım ve içeriklerinin okura verdiği güvenle komplo teorileri ve propaganda içeriklerini daha inanılır kılmaya çalışıyor. Klon sitelerin getirdiği sorunlar ise çok katmanlı. Bir yandan her yerden karşımıza çıkan kaynağı belirsiz "haber siteleri" boş bir kalabalık yaratarak gerçek gazetecilik yayınlarına erişimi zorlaştırabiliyor (çünkü amaçlarına ulaşmak için SEO gibi yolları daha agresif kullanıyorlar). Bu kalabalık ve güvenilir görünüm aynı zamanda okurların da yanlış bilgiye inanmalarına ya da genel olarak gazeteciliğe dair bir güven kaybı yaşamalarına neden olabiliyor. Dijital yayınların gerçekliğini teyit etmenin yolları çok sınırlı olduğundan, bu sorunun üstesinden nasıl gelebileceğimiz meçhul. Zombi siteler ise yayın hayatına son veren ve bunun ardından nasıl bir yol izleyeceklerini bilmeyen ekipler tarafından kendi hâline terk edilen haber sitelerini (ve genel olarak tüm web siteleri) tanımlamak için kullanılıyor. Ülkemizden bir örnek olarak Radikal'i geçtiğimiz günlerde sitemizde ele almıştık. Gazetelerin bir toplumsal hafıza olduğunu düşünecek olursak bir dijital haber sitesinin de benzer bir sorumluluk ile hareket etmesi ve yayın hayatı bittikten sonra da erişilebilir kalmanın yolunu düşünmesi gerekiyor. Ne var ki çoğu zaman dijital yayınlar bunu en baştan düşünmek bir yana, kapanırken bile düşünmüyorlar. Bunun sonucu olarak da bir süre yayın yapmış ama şu anda ya erişilmez olan ya da hiç bakım görmediği için kullanılmaz hâlde olan bir yığın zombi haber sitesi ile baş başa kalıyoruz. Üstelik bu zombi siteler zaman içerisinde kötü niyetli kişi ve grupların hedefi olabiliyor ve sonrasında siteyi ziyaret eden okurlara karşı bir dijital güvenlik riskine de dönüşebiliyor. Bu sorunun diğer bir boyutu da dijital yayınları birer arşiv olarak korumanın getirdiği ekonomik yük. Basılı bir yayın hayatına son verse bile gazete ve dergi sayıları okurların evlerinde, kütüphanelerde ve dijital arşivlerde erişilebilir olmaya devam ediyor. Ancak dijital bir yayının erişilebilir olmaya devam etmesi için her yıl düzenli masraflarının karşılanması ve bakımının yapılması gerekiyor. Bu da bizleri tamamen yeni bir sorun ile baş başa bırakıyor. Dijital yayınların hâlâ basılı olanlarla aynı seviyede ciddiye alınmaması ve bunların daha az değerli görülmesi her geçen gün büyüyen bir sorun. Bu konuya arşivcilik perspektifinden bir yaklaşım geliştirilmesi, kütüphanelerin dijital yayınların arşivlenmesine dair çalışmalar yapması ve gazetecilik kurumlarının bu soruna dair nasıl bir çözüm üretilebileceğine dair düşünmesi şart. Eğer hâlâ yolun başı diyebileceğimiz bu dönemlerde bir çözüm bulamazsak, zaman ilerledikçe bulduğumuz çözümleri uygulamaya geçirmek daha da zorlaşacak. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder