Geçtiğimiz iki hafta içerisinde odağımızda önce medya ve haberciliğin hız sorununu, ardından da buna bir çözüm olarak dergilerin nasıl bir rol oynayabileceğini konuştuk. Bu hafta ise içerik konusuna değinecek ve serimizi tamamlayacağız. Dijital medyanın getirdiği bilgi bolluğu ve mega platformlar ile her şeyin tek bir noktada birleştiği bir ekosistem başlangıçta büyük bir kolaylık gibi göründü. Bu sayede her bilgiye istediğimiz zaman aynı yerden ulaşabiliyoruz. Bu kolaylık hissi dijital odaklı yeni medya girişimlerinin de perspektifini ciddi bir şekilde etkiledi. Çoğu dijital medya için büyümek ile daha fazla konuyu içermek eş anlamlı kavramlar oldu. Bu durum bizi günümüzde iki büyük sorunla karşı karşıya bırakıyor. İlki daha fazla bilgiye, ilgi alanımız veya uzmanlığımız olsa da olmasa da maruz kalıyoruz. Bu istemsiz maruz kalma insanların kendisini geri çekmesine sebep olabileceği gibi, karşılaştıkları her konuda görüş bildirmek zorunluluğu hissetmelerine de neden olabiliyor. İkinci sorun ise haber yayıncılığının büyümek adına geldiği nokta. Birçok haber sitesi kendi haberlerine odaklanmak yerine her şeyi içerebilmek için ajans haberlerini kopyalamaya ya da yeniden yazmaya odaklanıyor. Çünkü internette büyümek için herkese hitap etmek, sürekli daha fazla üretmek gerektiğini zannediyoruz. Tüm bunlar bilginin kalitesi veya bir odağa sahip olmak gibi kavramları değersizleştirdi. Bunun karşısına geçtiğimiz hafta bahsettiğim daha yavaş ve derin üretimle çıkmak yeterli olmayacaktır. Günümüzde artık insanların niş yayınlara da ihtiyacı var. Belirli bir konuya —ve hatta onun daha alt başlıklarına— odaklanan ve kendi alanına hakim olan yayınlar ve içerikler büyük bir eksik. İnsanlar genel konuları zaten yüz elli farklı kaynakta bulabiliyor ama derin ve spesifik konularda üretim konusunda eksik devam ediyor. Bir noktada bültenlerin yükselişini de bunlarla açıklamak mümkün. Bültenler hem dijital bir dergi hissini verebiliyor hem de genel olarak niş üretim yapmayı tercih edenler tarafından tercih ediliyor. Bülten okurlarının giderek artıyor olması ve insanların bültenlere para vermekten çekinmemesi de bu türde içeriğe olan ihtiyacın iki önemli işareti. Dergi ve benzeri süreli yayın formatları da niş yayıncılığa artan ilginin göstergesi. Geçtiğimiz yıllarda yayınlanmaya başlayan yeni dergileri —özellikle de indie dergileri— incelerseniz daha niş konular seçmeye, yayınlayan kişilerin ilgilerini ve uzmanlıklarını paylaşmaya odaklandıklarını görebilirsiniz. Peki tüm bunlar neden oluyor? İnternet özellikle 1990'lar ve 2000'lerde insanların kendi özel ilgilerini ve uzmanlıklarını paylaştığı ve benzer ilgileri paylaşan insanları bulup sosyalleştiği bir alandı. Fakat hız, ticarileşme ve sürekli büyümeye odaklı platformların yaklaşımı baskın çıkınca bunun yerine elimizde sürekli başkalarının "viral yaptığı" konular ve büyük gündemler kaldı. Twitter'a girdiğinizde gündem sizin için çoktan belirlenmiş oluyor. Kendi gündeminizi konuşmak istediğinizde terslenmeniz bile mümkün. Daha yerel, özel ve niş konular giderek dışlandı veya erişilmesi zor hâle geldi. Sadece onlar değil, sağlıklı ve derin bilgi de bulmak için çaba göstermemiz gereken bir şeye dönüştü. Tüm bunların sonucunda bir karşı dalganın doğması da kaçınılmazdı. Üç haftalık seri boyunca bu karşı dalganın üç ayağını ele almaya ve önümüzdeki yıllarda medyanın nereye doğru ilerleyebileceğine dair öngörülerimi sizlerle paylaşmaya çalıştım. Eğer bu tepkiyi ve çözülmeye çalışılan sorunları anlamayı başaramazsak, önümüzdeki dönemde karşımızdaki her sorun daha da büyüyecek. Özellikle medya alanında yeni ve faydalı işler üretmek isteyenlerin bu üç akıma ve çözmeye çalıştıkları sorunlara bakması ve nasıl bir katkıda bulunabileceğini düşünmesinde fayda var. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder