Temmuz ayının sonlarına doğru tüm dünyayı sarsan bir sızıntı ile karşılaştık. İsrail merkezli casus yazılım şirketi NSO Group'un Pegasus yazılımı ile hedeflenen veya potansiyel hedef listesine alınan binlerce telefon numarası gazetecilere ve sivil toplum kurumlarına sızdırıldı. Bu sızıntı ile başlayan ve uluslararası bir ortaklıkla yürütülen araştırmanın sonuçlarını Pegasus Project adını verdikleri seri ile okumaya başladık. Sızıntının ilk günlerinde sitemizde konuyu kapsamlı bir şekilde anlatan bir yazı yazmıştım. Ancak aradan geçen bir ayda yaşanan yeni gelişmeleri ve şu ana kadar ortaya çıkan sonuçlarını derlemenin hepimiz için faydalı olacağını düşünüyorum. Geride bıraktığımız süre içerisinde yazılım ile hedef alındığı ortaya çıkan ilginç isimlerin arasına Telegram'ın kurucusu Durov, Bein Sports'un sahibi Al-Khelaifi gibi şirket patronları ve Prenses Latifa gibi önemli siyasi figürler de eklendi. Bu isimler elbette hedef alınan gazeteciler ve sivil toplum temsilcilerinden daha fazla dikkat çekti ve konuya olan ilgiyi artırdı. NSO Group ile ilgili yasal soruşturmalar konusunda da kimi gelişmeler oldu. Bir grup gazeteci Fransa'da şirkete dava açarken, Fransız hükümeti de Cumhurbaşkanı Macron'un da listede olması sebebiyle ayrı bir soruşturma başlattı. ABD'de de Demokratlar şirketin ve yazılımın kullanımıyla ilgili bir soruşturma talep etti. İsrail devleti ise şirketin bu yazılımı sattığı kimi devletler sebebiyle bu tarz yazılımların ihracatını daha sıkı düzenlemeye gerek olup olmadığını soruşturacak. Elbette hiçbir devlet casus yazılımların kullanımını kapsamlı bir şekilde denetlemeye veya durdurmaya yanaşmıyor bile. Dosyanın bize gösterdiği en önemli nokta bu türde casus yazılımların gazetecilere ve otokratik iktidarların rahatsız olduğu kesimlere karşı nasıl kolaylıkla kullanılabildiği oldu. Örneğin Pegasus ile hedef alınan en az dört gazeteci ülkelerindeki yolsuzluğu araştırıyor. Benzer şekilde hedef listesindeki hemen her gazeteci ya devletleri tarafından daha önce başka yollarla da susturulmaya çalışılmış ya da iktidarı rahatsız edecek haberlere imza atmış. Her ne kadar yıllar içerisinde birçok gelişme gazeteciler için dijital güvenliğin bir mecburiyet olduğunu tekraren gösterse de Pegasus'un teknik kapasitesi, potansiyel güvenlik riskinin tahmin edilenden çok daha büyük olduğunu kanıtladı. Üstelik isteyen kurumların parasını verip kolayca kullanabiliyor olması da hedef alınma ihtimalinin oldukça yüksek olduğu anlamına geliyor. Önümüzdeki süreçte hem Pegasus hem de diğer casus yazılımlar ve güvenlik tehditleri konusunda yeni gelişmeler göreceğimiz kesin. Gazeteciler ve medya için bu noktadan sonra atılması gereken en önemli adım, bu konuda kendilerini nasıl daha iyi eğitebilecekleri ve daha kapsamlı koruma mekanizmaları geliştirebilecekleri üzerine düşünmek olmalı. Dijital teknolojilerin haber üretiminin doğal bir parçası haline gelmesiyle birlikte bu teknolojilerin getirdiği güvenlik risklerini düşünmek de mesleğin bir parçası oldu. Bu da kaçınılmaz olarak dijital güvenlik konusuna hakim olmayı ve korunmak için gerekenleri yapabilmeyi; başarılı ve uzun ömürlü bir haber odası olmanın şartlarından birisi haline getirdi. Bu yüzden artık neredeyse bütün büyük haber odalarının kendi güvenlik ekipleri var ve çalışanları için her türlü senaryoyu düşünüp gerekenleri aktif olarak yapabiliyorlar. Özetle dijital güvenlik artık gazetecilik için bir lüks değil, bir mecburiyet. Pegasus Project bize bunu gösteren en iyi örneklerden birisi. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder