Yıllardır bültenimizde de adını çokça andığımız sosyal medya platformu TikTok, bir süredir ülke gündemindeki en önemli meselelerden birisi hâline geldi. Fakat hem gündemimizde olma sebebi hem de bu konunun tartışılma şekli oldukça anlamsız ama bir o kadar da tanıdık.
TikTok bir süredir dünyada da gündemde kendisine bolca yer bulan bir platform. Bu yılın başında yazdığım bültende bunlardan ve ABD'nin Çin'le olarak politik geriliminde nasıl TikTok'u da hedef aldığından bahsetmiştim. Ama ülkemizdeki tartışmanın sebebi ne politik ne de platformun algoritması gibi dünyanın geri kalanında tartışılan konular. Bizim tartışmamızın sebebi her zaman olduğu gibi müstehcenlik, toplumsal değerler ve aile üçgeninde dönüyor.
Türkiye'de internetin ve internete dair yasal düzenlemelerin tarihine, özellikle de son 20 yıla hakim olan herkes için fazlasıyla tanıdık ve artık bayatlayan bir tartışmayla karşı karşıyayız. İki yılda bir kapsamı genişleyen 5651 nolu yasa için de bu argümanlar kullanıldı, internet trafiğimizi gözetlemek için kurulmaya çalışılan sistemlerde de, birçok platformun ve yüzbinlerce sitenin engellenmesinde de. Değişen tek şey cümleleri kimin söylediği, bir de bahsi geçen platform.
Peki neden bunca yıldır bu sorunu çözüp bu tartışmaları geride bırakmayı beceremiyoruz? Çünkü gerçekten bir çözüm bulmak veya çözüm getirecek yolları kullanmak yerine bunları yukarıda andığımız üçgenin içerisinde vasat bir politik tartışmaya dönüştürüyor, uzmanlara ve sivil topluma danışmak yerine siyasetin malzemesi hâline getiriyoruz. Böyle olunca da bir hak ve özgürlük meselesinde kimse "ahlaksız" görünmemek için ses çıkarmıyor.
Medyada ve toplum karşısında bu sorunu dile getirenlerin bu üçgenin dışına çıkmak istememelerini de bir noktada anlıyorum. Çünkü konuyu bu üçgenden çıkarttığımız anda aslında sorun olduğunu iddia ettikleri konunun ortadan kalkması için her türlü araca sahip olduğumuzu ama bunların kullan(dır)ılmadığını görüyoruz.
Mesela uzun zamandır MEB müfredatında ortaokullar için Medya Okuryazarlığı isimli bir seçmeli dersimiz var. Ancak görünürde bu ders seçilebilir olsa da bu dersi verecek yeterli öğretmen olmaması, MEB'in bunu öncelikli görüp kaynak ayırmaması, çoğu zaman farklı bahanelerle okulların başka seçmeli dersleri otomatik olarak seçip öğrencilere seçim imkânı vermemesi gibi birçok sebepten dolayı bu dersi alabilen öğrenci sayısı çok az. Ayrıca okullardaki durumu ve öğretmenlerin ellerindeki sınırlı imkânları da düşünecek olursak bu derslerin ne kadar verimli bir şekilde işlenebileceği de tartışmalı.
Çocukları bir yana bırakıp ailelere ve yetişkinlere döndüğümüzde ise durum daha kötü. Çoğu ebeveyn ellerindeki teknolojinin nasıl işlediğini, çocuklarını korumak için yapabileceklerini bilmiyor. Cihaz bazlı filtreleme, aile hesap yönetimi gibi birçok mevcut teknolojik imkândan haberleri bile yok. Bunun üzerine medyanın her köşesinde yaratılan panik ortamı eklendiğinde refleks olarak herkes devletin müdahale etmesini bekliyor. Oysa devlet elindeki kamu spotu, bilgilendirme gibi araçları kullanarak insanların bunları kullanmayı öğrenmesini sağlayabilir, ailelerin kendi çocuklarının tükettiği içeriği denetleyebileceği araçları teşvik edebilir.
Bunlar ve buna benzer çok daha kolay ve herkesin özgürlüklerine saygı gösterebilecek birçok yol mevcut. Ama konuya gerçekten hakim insanları, bu alanda çalışan kişi ve kurumları dahil etmek yerine bu teknolojilerin tam olarak nasıl çalıştığını bile bilmeyen kişilerin aynı argümanları yirmi yıldır tekrar etmesini tercih ettikleri için de olduğumuz yerde dönüp duruyoruz.
Eğer bu kısır döngüden kurtulup daha güncel tartışmalara geçmek istiyorsak ne yapmamız gerektiği ortada. Sadece bunu yapacak insanlara ihtiyacımız var. Gerçi televizyonda bile konuyu tartışmak için bir araya gelen altı kişiden sadece birinin TikTok hesabı varken beklentiyi bu kadar yüksek tutmak anlamlı mı bilemedim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder